ben değiştim biliyorum hem sakal bıraktım
şiirlerim kül rengi bulutlar gibi uçuyorlar
--
vay anam vay
sen ne dersin istanbul
sen garip bir şair olsan söyle ne halt edersin
--
ben değiştim biliyorum hem sakal bıraktım
şiirlerim kül rengi bulutlar gibi uçuyorlar
--
vay anam vay
sen ne dersin istanbul
sen garip bir şair olsan söyle ne halt edersin
--
"Ama İzmir... İzmir'de hayat beklenmez, kovalanmaz da. O zaten sizinle beraberdir. Ufkun ötesini muştulayan bir deniz vardır. Mutlulukla dolu, sakin bir sevişmenin tadındadır körfez. Körfez vapurlarının sakin gidişinde hırslarınız yok olur, kovalamayı bırakırsınız, hatta martılara gevrek atacak kadar iyilikle dolarsınız. Ne varsa bu şehirde, bayatlamış vapur çayı bile nektar olur. Hafta sonları denize doğru bir göç başlar. "Ey hayat, biz Çeşme'ye gidiyoruz sen de arkadan gel" der. İzmirliler muzipçe. Ve ne gariptir ki hayat, uslu bir çocuk gibi onların peşinden gider. ''
--
The concept of two people living together for 25 years without a serious dispute suggests a lack of spirit only to be admired in sheep.
Hep o eski deniz özlemiydi onu
I can actually see the stars.
To forgive is to set a prisoner free and discover that the prisoner was you.
izmir,
the love, everything...
istanbul,
ahh,
you are naughty, you are...
the sexiest and prettiest bitch.
And the hardest part
Was letting go, not taking part
--
Akşam ne güzeldir bizim iskelede
Balık çıkmadığı, lodos esmediği gün
Midyenin zehirlisinden korkmayanlar için
--
Seligman: Love is blind.
Joe: No, no, no, it's worse. Love distort things. Or even worse, love is something you've never asked for.
--
Çok küçük bir yalanı
Çok büyük bir orantıda
Dinlediniz mi..
Çok büyük bir yalanı
Çok yalın bir doğrultuda
Söylediniz mi..
Gecikmiş bir gizlemi,
Birikmiş bir özlemi
Sakladınız mı..
Gelmeyecek bir gideni,
Olmayacak bir nedeni
Beklediniz mi..
Bir gerçeği erken,
Bir açlığı tokken
Anladınız mı..
Hep mi hep ölecekmiş gibi,
Hiç mi hiç ölmeyecekmiş gibi
Yaşadınız mı..
Yalanı sürmeye sürmeye,
Yanlışı görmeye görmeye
Saklandınız mı..
Doğruluğun yönünde,
Doğruların önünde
Aklandınız mı..
Ortamsız bir yaşamda,
Yaşamsız bir ortamda
Harcandınız mı..
--
"...En önemli kavramları erken bir yaşta yakalamasına rağmen bunları görecek görüşler geliştirmemesi ne garip! Hepimiz gibi o da 'umut vaat eden bir delikanlı' imiş, ama vaat edilen umudun gerçek anlamını hiç anlayamamış. Asıl görevinin doğayı kusursuzlaştırmak; kendisinin, kültürünün, ailesinin, şehvetinin, kaba hayvansı doğasının üzerine çıkabilmek olduğunu, kim ise, ne ise o olması gerektiğini anlamamış. Büyüyememiş, üzerindeki deriyi çıkartıp atamamış: Umut vaat etmeyi yanlış anlayıp maddi ve mesleki hedeflere saplanıp kalmış. Daha içindeki 'Kendin ol' sesini bastırmadan bu hedeflere ulaştığında ise ümitsizliğe düşmüş ve kendisine bir oyun oynandığını düşünmeye başlamış."
--
Çocukça sevgiler,
Profesyonel aşklara bıraktı
Meydanları.
Ucuzluk pazarı.
Basit abideler meydanında,
Zevksiz binalar, şatafatlı mekanlarla
Kandırdı çocuk kalplileri.
Çocuk,
Orada mısın?
Gitmesen?
"Yapay çiçeklere bakıp gerçek bahar düşleri kuruyorlardır."
gönül yareler içinde...
biliyorsun sen bunu
en son duyulan ayak sesi ve üzerine kapanan demir kapı
çıkıyor musun bu sefer, yeniden mi giriyorsun içeri
anlaşılmıyor şarkıdan
anlaşılmıyor joe
gençliğimizin polisiye günleri
kendi romanlarımız içinde uydurduğumuz adlar
sanki o romanlar sahi de yaşadıklarımız yalan
unuttuğum adların gece parklarında kaç kez aldattım seni
ben ihanetle öğrendim sadakati
kaç kez korkunun gözleriyle bakıştım bıçağının yüzünde
artık kimse öldüremez beni
çok zaman geçti herşeyin, herkesin üstünden
hayat ödünç tenha uzak biz birbirimizin şarkılarının mirasıyız joe
şimdi kaç kişi kaldık
göğe bakma durağında el ele tutuştuğumuz gençlikten
ben yine de bir yola çağırıyorum seni
ister inanç de buna ister çaresizlikten
dudaklarımı kanatırdı ıslığın
hiç unutmadım hiç unutmadım
ne zaman karanlığa düşsem senin ıslığını çalarım
ben seni en çok dizlerin titrerken sevdim joe
çık saklandığın yerden joe
nerdeysen çık, ölmek değilse bu, bak kayboluyorum
yoruldum seni beklerken vakit geçirdiğim dublörlerinden
sana yazdığım
hikayeyi yanlış okuyorlar her seferinde
ah şimdi joe burda olsaydı diyorum
joe şimdi burda olacaktı ki diyorum
bazen sarhoşken kalabalığın içinde yüksek sesle söylüyorum adını
ya da birinin kollarındayken, bazen pencereyi açıp sokaktan
geçiyormuşsun gibi ardından sesleniyorum, hep başkaları bakıyor
yukarıya. ben gülümseyerek, gitti, diyorum, yakalayamadım, gitti.
sahi gittin mi joe? yoksa hiç mi olmadın?
çık ortaya saklandığın yerden
yoruldum, azaldım beklemekten
bazen düşünüyorum da
var mıydın sahiden, yoksa bir şarkının anısı mı uydurdu seni
hiç bir şey benzemiyor değil mi, şimdi geçmişten daha çok bizim olan
gençliğimize
bilmem ki, karşılaşsak bile birbirimizi hatırlayabilir miyiz yeniden
ikimiz de artık bir başkasıyken
gene de sen bilirsin joe, sen bilirsin
öyle iyiydik, bir düşün istersen
--
you can love me less,
ohhhhh
you can love me more,
tomorrow
it's a lady's choice, baby
ohhh, ohhh, ohh, you can,
but i'll always be that man
Eğer hiç sarsılmayacak bir yalnızlığımız varsa
O bizi birbirimize doğru iten bir Pazar
Sevişmeler taş devrinden kalmaysa
Utansın mı tarihten önceki zamanlar
--
There are times, you somehow find the meaning on the road.
Çayı bitip de "bu da benim size ikramım olsun" diyen seyyar iskele çaycım,
blogger addicted por UsuárioCompulsivo original Washed Denim por Darren Delaye |